Şiirde renkler üzerinde karşılaştırmalı bir araştırma yapan Doç. Dr. Medine Sivri, renklerin tarihsel, simgesel, kültürel ve sembolik arka planlarını vurgular ve şöyle bir çıkarımda bulunur: “rahatlıkla şu söylenebilir ki  her yazar ya da şair kendine göre, içinde bulunduğu toplumun, gelenek ve göreneklerin etkisiyle zihnine kazınan bir takım olaylardan, bilinçaltına ittiği birtakım duygulardan, renklerle örülü bir anlam evreni oluşturmuş ve bunu eserlerinde farkında olarak veya olmayarak kullanmıştır.”(1) Dolayısıyla şiirimizde bazı renkler şairler için bir tanımlanma niteliğindedir; şiirlerinde bazen yukarıdaki açıklama doğrultusunda öne çıkar, imgelem ve düşlemlerinin nesnesi olur.

Veysel Çolak’ın son şiirleri Kan Kırmızı Hayat’ta(*) kırmızı, bir farkındalığın, bellekteki bir birikimin, anımsamaların, tinselliğin sonucudur.

Dizgelerde değişik tonlarıyla olumlu/ olumsuz, psikolojik ve toplumsal olguların çağrışımsal nedeni olan kırmızı, kanın, şiddetin, vahşetin, kaosun ve ölümün iç burkan resminin çizilmesinde, coşku ve direncin somutlaşmasında işlevselleşen bir renktir.

Bazen barışın tehlikede olduğunun imi “kanadı kırılmış çırpınan bir güvercin”, bıçağın ağzında duyumsanan bir yaşam, bazen kararan “gelincik”ler, bazen de “lale, alev, ateş, böğürtlendir..” “Simgesel ve evrensel” özelliğiyle şiirlerde, ölümü, zalimliği simgeleyen kırmızı, şiirselliğe ve estetiğe katkı yapar.

Liriklerde, aşkın, acının, duyarsızlığın yansıtılmasında yan anlamlarıyla etkin olan kırmızı, yaşanan ve ne yazık ki seyredilen bir tragedyanın rengi olarak imgeleşerek örgenleşir.

Kan,! Kırmızı! Hayat! liriğindeki gibi kırmızı, haftanın yedi gününü dolduran öldürümlerin, saldırganlığın, çocuk çığlıklarının, körüklenen din mezhep çatışmalarının, insanın iki yüzlülüğünün, kayıtsız bir yaşamın, metalaşan bir cinselliğin, şimdilerde Ortadoğu’da masum halk üzerine yağan füzelerin, Wagner çalınarak atılan napalmların rengidir.

Sözde yeni bir dünya düzeni kurulması ve bölgesel sınırların emperyal kanonca çizilmesi uğruna dünyayı yörüngesinden çıkartacak nükleer tehlikenin, ortalığı kan gölüne çeviren legal / illegal silahlanmanın ilenç içeren rengidir

Gözü dönmüş insanlığın karşısında, “denizdeki yakamoz” gibi ışıldayan umudun, kitlesel yok oluşun, yoktan yere sömürgeci politikalarca, yapay nedenlerle çıkarılan kaos sonucu yurtlarını terk etmek zorunda bırakılan halkların tarihini reddin rengidir.

“Arkadaş Islıkları”nı, dostluğun ve dayanışmanın sıcaklığını özlemenin, beklenen sevgiliyi bir yokuştan inerken görmenin, özgürlüğün tutsak kılınmasının rengidir kırmızı.; belki”..iyileşir bir kuş yavrusu.”

Şair/öznenin beklediği, kaybedenlerin, unutulmuşların, yazılmayı bekleyen anlamsız ve saçma boyutları olmayan tarihlerinin yeniden yazılmasıdır.

Kırmızı, Veysel Çolak’ta şiddete bazen şiddetle karşı çıkmanın rengidir. Çünkü şiddet özellikle ülkede bir yaşam biçimine dönüşmüştür.

Ona göre yaşamın, toplumların, ulusların ürettiği şiddet dilini, şiirin dili kıracaktır. Şiir doğası gereği devrimcidir (2) Orhan Kemal’in romanına göndermenin olduğu (“Arkadaş Islıkları”) lirikteki, dördüncü ve beşinci birimlerde giderek yükselen bir öfkeyı yansıtan tonalite; diğer şiirlerdeki edâ ve örnekleyeceğimiz göstergeler, bu dilin örneğidir.

Örneğin “silahlı bir kabartmayım, bir hançer biçimiyim” vb. nitemlerin yer aldığı dizelerin olduğu Yabanıl’da bu sezilir.Ya da Duygusal Tarih’te. Aslında bu Çolak için kötülüklere karşı çıkmaya, kandırılmaya, “av” olmaya, sorularının yanıtsız kalmasına, susturulmak istenmesine başkaldırının biçemidir: “..bu çağda barbar olmak” gereklidir.

Kırmızı, açlık ve sefalet içinde savaştan kaçış sırasında, ya da saklanılan bir yıkıntıda kimyasal silahla zehirlenen çocukların, bebeğinin yanında tecavüze uğrayan kadınların, vandallık karşısında yüreklere yüzlere yerleşen korku ve acının, “kiraz”la, “çilek”le renk bağlamında somutlaşmasıdır.

Öte yandan direncin ve umudun bir sığınak olurcasına rengidir. O Aşk Korusun Seni’de. Yaşanan trajedi, karamsarlık, çöküntü “vişne çürüğü”yle imgeleşir.. İçten içe duyumsanan, lâv olup taşan bir “yanardağ” ile, “fırtınalı” bir denizin dalgalarıyla imgeselleşen kayıtsızlığa, körlüğe, dirimin bastırılmasına tepkidir; “Bu kalbinde batan kaçıncı güneş.”

Dizelemde, her şeyi yok eden, olumsuz yaklaşımın simgesi Mefistopheles’in bir “bulut” gibi kırmızılığıyla evreni kaplayışı, cennetten kovuluşunun acısını çıkartışı izlenir sanki.

Yine şiirlerdeki derin yapının ögeleri olarak “yanardağ, ateş, güneş, bıçak, yara, silah”, öfke ve isyanın, kimsesizliğin ve “yalnız” bırakılmanın yansıması, yürek parçalayan sessizliğin imi olur.

Bunlar eksilmelerin/ölümün, sokaklardan alanlara yayılan uğultunun, zulmün kırmızı paydasındaki örgenleridir Öfkeydi Sevgilim Şimdi Yanımda’da. Aynı Özlemek’teki “lâle, kalb, kiraz, ağaçları” göstergeleri gibi.

Bungunluğun duyumsandığı, bazen çocukluktaki huzurun bazen bir sevgilinin sıcaklığının, dostluğunun özlendiği, sığınalacak bir sevdanın, ayrılık acısının yansıdığı lirikte “kiraz ağaçları” diğer şiirdekinin aksine anlamsal sapmayla geçmişte yaşanmış tutkulu bir aşkın ansıtıcısıdır kırmızı. “K”  imgesiyle birlikte mutluluk bağlamında estetik katar.

Veysel Çolak’ın bu yapıttaki liriklerinde, “kırmızı”nın ağırlığının duyumsanır olmasına neden olup anlam örgenselliğini kurarak karşımıza çıkan ve nesnel bağlaşıklıkta etkili olan  “kiraz”, sıklıkla dikkatimizi çeker (Aşk Ne İşe Yarar İçinde Ateş Yoksa, İnsandaki Zaman, Karanlık ve Duygusal vd.)

Ufacık elleriyle metallerle boğuşan, kozaları avuçlayan; yoksulluk ve yoksunluk içinde, yurt özlemi, eğitim istemi bastırılmış, göçer / mülteci olan; sokaklarda bulvarlarda her türlü istismara açık, ne olduklarını bilmedikleri bir savaşın kurbanları, “kiraz” gibi kanayan gözleriyle, anne sevgisi, baba şefkâtinden habersiz, “kopartılmış bir yaprak” gibi çocuklarla karşımıza dikilendir kırmızı; “gözyaşı yağmuru” ve “tuzlu deniz”le imgesel bir dil içinde yer alır.

Empodekles’ten bu yana  “ateş” ve kanın simgesi olan “merhamet” ve “fedakârlık”; insanların aynaya bakılacak yüzlerinin kalmadığının imgesi “akrep”, acı ve yakıcılığıyla kırmızının gösterileni olarak çağrışımlarıyla şiirlere yerleşirler. Kızaran “kiraz”, İnsandaki Zaman, Her Şey Yeniden, Karanlık ve Duygusal’da, kötü zamanların, olguların, sevgiliden uzaklaşmanın, şiddetin kırmızı bağlamında nesnel karşılığı olur, imgeleşir.

Gördükleri vahşet karşısında insanları terk eden evcil hayvanlar, emperyal kışkırtılma, etnik ve mezhepsel çatışmalar, bazı kentlerde yoğunlaşan kaos ve kırım, yakılmalar, fâil i meçhuller(mi!),gelip ana yüreğine düşen kor, sızı, taş duvarlara sürüklenişin soğukluğu, ‘bekle beni’ler ölümün üşüdüğü “beyaz ses”in yankısı, karanlık yol kenarının dili…

Ülkesel bir dönemin iç acıtan anıları, kin tohumlarının ekilip kan çiçeklerinin açtığı günler…..”Nar, yara, kan, şimşek, namlu, ateş böceği, mermi” izleksel renk kırmızı bağlamında hüznün tablosunu boyarken, şiirlerin örüntüsünü oluştururlar.;”../ her şeyimiz eksik, taşınmaz olmuş duyguların ağırlığı/..”

Promete’ye(mit.) göndermenin olduğu Belki’de  “kirli”, donuk bir karanlık” içindeki ülkenin bir türlü değişmeyen yazgısı karşısında cesaret ve savaşım çağrısının duyulması isteminin, yılgınlığa kapılmamanın, umudun “kıpkırmızı ses”idir.

Dayanılmaz acılara yeter deme ve keder, “çıldıran bir karanfil”le nitemleşerek imgeleşir. Ateşi insanlığa getiren Prometheus, ilericiliğin, özgürlüğün, aklın üstünlüğünün, baskıya direnmenin simgesi olarak “ateş” göstergesiyle dizelemde insanlığın kurtuluşunu yansıtır.

Karanlıkları aşmanın “güneş”le; esaretten kurtulmanın “karanfil”le imgeleşmesiyle “ateş” bağdaştırmayı oluşturarak izleksel etkiyi renksel bağlamda yükseltir.

Eş Zamanlar’da, kırmızı, “petrol” hırsıyla gözü dönmüş sömürgeci güçlerin Ortadoğu’yu, Kuzey Afrika’yı, Güney Amerika’yı talan edişinin, taşeron terör gruplarının, duyunç yoksunu silah tacirlerinin ortalığı kan gölüne çevirişinin, maviliklerin derinliklerinde kaçışları son bulan mültecilere ilgisizliğin, doğanın zehirlenişinin rengidir.

Yaşamın anlık paradoksal gelişmelerinin, pek çoğumuzun görmezlikten geldiği insanlık suçlarıyla kirlenmiş çelişkili bir yaşamın görsel ve işitsel imgelerle ölümün sergilenmesidir. Aşk Kan Kırmızı’da direngenliğin, barışın ve sevdanın varoluşsal bir töz oluşunun fonudur.

Bu liriklerde ve bazı diğer dizgelerde, zaman zaman birimlerde karşımıza çıkan “yalnızlık” kavramı şairin şu değerlendirmelerini anımsatır: “21.yy.da Dünya’nın hoyratça eskitilmesinden, savaşlardan, emperyalizmin getirdiği yıkımlardan dolayı insanoğlu taşınmaz bir yalnızlığı ve ezici bir endişeyi yaşamaktadır…”(3)

Yalnızlığın ve endişenin politik kaynakları da düşünülerek şiirin yazılması gerektiğini vurgulayan şairin örneklediğimiz liriklerinde de renksel kaynaşmışlıkla bu düşüncesinin yansımaları görülür.     

Kırmızı, kozmik bağlamda felsefesel yaklaşımı gerektiren bir alımlamaya yol açar liriklerde. Dirimin, aşkın simgesi olan “ateş” şiirin bütüncül yapısı içinde, kozmik çerçevede oluş ve değişim  sürecini içerir (Empodekles, Herakleitos) İnsandaki Zaman’da dizeleme yerleşerek semantik açıdan nesnel bağlaşıklığı kuran “kiraz”, böğürtlen, yanardağ, ateş, güneş, yangın, acı” kırmızının gösterilenleri olarak işlevselleşir ve çağrışımlarıyla izleği zenginleştirir.

Tikelden tümele, bilinçlenme, çoğalma; bireyselden toplumsala yol alan sevdayı görürüz lirikte. “Buğday başağı”, “aceleci kiraz” ve “sonunda kuruyan okyanus” sözceleri, ilerleyen zamanı, değişimi yansıtır. İnsanlığın kurtuluşunun, karanlıkları aşmanın engellenmesi, kırmızının doğduğu “güneş”in vurulmasıyla imgeleşir. Aslında “aydınlık” ve “karanlık” ve “ateş”le  birlikte diyalektik bir yaklaşımda dizelemde ayrımsanır.      

Veysel Çolak’ın şiirlerinde hem toplumu hem bireyi anlatma çabasında olduğunu belirten Yücel Kayıran’ın şu anımsatması da bu alımlamamızı pekiştirici niteliktedir: “Şiirinin bütünü aşkla ilgili değildir, çünkü  aynı zamanda toplumsal göndermeleri olan bir şiirdir..Ona göre şiir kapitalizme karşı zekânın lirizmi, insanî politikleşmedir..” 

Kırmızı, “yenilgilerin tortusu”, iç acıtan anıların rengidir Çocuklar Saçlarında Serçeler’de, öldürümlerin, darağaçlarının, külün altında yanmaya devam eden bir kor gibi solmayan umudun ıslığı, bir ideanın “sancı”sıdır. Evreni anlamlı kılan, varoluşun simgesi “güneş”in sıcaklığıyla kendini gösterir.

Anımsattığı kitlesel travmatik olgularıyla ürperten bir “yazı”; yaşamın güzelliğini ayrımsamayı, umut ve direnci “karanfil”le (s)imgeleştirirken, yüzlerimize yerleşen tedirginliğin, yaşanan şiddetin rengi olur “kiraz yangını”yla. Kırmızı, bir  “karanfil”i soldurmamacasına, aydınlık ve özgürlüğün kanat seslerinin duyulacağı bir süremin istemidir. “Gelincik, kekik, karanfil, kanBuz Kesen Bir Yaz liriğinde görgül çıkarsamaların umut içeren rengidir.

Dünyanın çarpıklıklarına, ülkenin sosyo ekonomik gerçeklerinin sayıltısının reddedildiği bir eleştiri, bir ‘suçlama’nın ifadesidir; “../sık yumruklarını / fışkırsın parmaklarının arasından o ışık /../ Gün geçtikçe çoğalıyor o güzel söylentiler/..”

Şiir başlıklarının dize olarak kullanıldığı ve zaman zaman majör şiir özelliği taşıyan, bazen ikincil özneyle söyleşimin görüldüğü lirikler (“Duygusal”,“Sargın..), insandaki anlayamadığımız “tuhaf bir ikilem”in , “yabanıl”lığın, çoğalan sanrıların, sorumluluğu yerine getirememenin ızdırabını içeren “duyguların tarihi”dir.

Sevginin yüreklerden silinişine tanık olmanın hüznü; öl(dür)ümün soğuk yüzünü, kentlerin kalabalık ve kapkaranlık” sokaklarında, kırık dökük, çocuk seslerinin çınlamalarının duyulmadığı “parklar”da duyumsamak, gökyüzünün maviliğini tanımlamaya çalışmaktır kırmızı.

Bazen duraktaki bir kadının ucuz makyajlı yüzünde solan “ruj”u, bir annenin çocuğunun  solan “çay rengi” saçları, “kalb”idir. Görüş günü trajedisidir; “..Onu karşıma oturttular. Beni de karşısına. Önce tanımadım . “Anne hoş geldin” deyince, sesini duyunca o zaman tanıdım…”(5)

Savaş tanrısı Mars’ın kırmızı arabasının izlerine rastlarız dizelerde. İnsanı aratan, insanlığı kan ve aldatılmışlık içinde sürükleyen bir fırtına, “siren sesleri” ve gözyaşları, “kan”la boğulmuş bir toprak, öfke ve isyanla sıkılan bir “yumruk” ya da rengini “aşktan ve umuttan ‘alan” bir “gül”dür kırmızı.

Başka bir yapıtındaki şiirinde “bir genç kızın kurşuna dizilmiş gülümsemesi” olarak çarpıcı bir şekilde imgeleşen “zaman”, bu lirikte de benzer şekilde paydaş olur;”./ yıkımlarla dolu payımıza düşen zaman / herkesin peşinde paslı bir korku /..”

Kitaplığımda bir şiir kitabı, çektim aldım, adı Aşk Olsun, şairi Veysel Çolak, yılı 2004..Karıştırıyorum..gözüme çarpıyor; “gözleri gelincik tarlaları çocuklar, ateş şarkıları” söyleten inanç, bir “gül”ün kokusunu paylaşım isteği, ateşböcekleri, kiraz…

Kırmızı’yı bir kadının dudağında değil de “bir orman gibi kardeşçesine” eşit ve hakça bir yaşam için çoğalmada arama.

Ve “karanfil..karanfil..” Düşünüyorum da kırmızının fırça darbeleri önceden görülmeye başlamış şairde. Aşk Olsundaki, oratoryoyu andıran Ortaklaşa Yazılan’dan bir bölümle bitirelim: “Yaşamak, insanın kendisini değiştirmesidir.

Olmasıdır acıların ortağı. Yanlışlara karşı gelmek, umudu büyütmektir yeri geldiği zaman. Direnmektir güzelliği aramaktır bulana kadar.”(6)

Dipnotlar:

(*) Veysel Çolak, Kan Kırmızı Hayat(Şiir), Hayal Yay., İstanbul, Nisan. 2018

(1) Medine Sivri, “Paul Eluard ve Nazım Hikmet’te Renklerin Dili”, Kanguru Yay. Ankara, 2008, s.55

(2)”Celâliyim, Celâlisin,Celâli”(Veysel Çolak),Hayâl, Ekim-Kasım,Aralık,S.55

(3)”Şiire Soyunanlar Dikkat” (Veysel Çolak), Papirüs, Ocak-Şubat, 2012,Kitap-8

(4) Yücel Kayıran,”Şiirimin Çeyrek Yüzyılı”,YKY, İstanbul, Nisan,2016, s.219

(5)Ataol Behramoğlu,”Kendin Olmak Ya Da Olmamak”, İnkılâp Yay.2003, İstanbul,173

(6) Veysel Çolak,”Aşk olsun”,Yom Yay.1.Bas.Nisan2004, İstanbul  

Cemil Okyay
(Hayal dergisi, Nisan-Mayıs-Haziran 2016, 57. sayısı)

Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)